SON SAYI : Amme İdaresi Dergisi

SAYI : 55

TARİH : 2022

İSTATİSTİKLER

SON SAYI : Amme İdaresi Dergisi

SAYI : 55

TARİH : 2022

2002 genel seçimleri, mevcut partilerin tümünün büyük ölçüde zayıflamasına yol açmıştır ve Türk politikası için bir dönüm noktası olma niteliği kazanmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra Türkiye'yi yeni bir dönüşüm sürecine sok-muştur. Terazinin diğer kefesinde ise seçimlerden nispeten başarıyla çıkan tek muhale-fet partisi vardır: CHP. İzleyen on yıl içinde partiler arası güç dengesinde bir değişim gerçekleşmemiştir. Bu makale, 1950'lerden bu yana CHP'nin seçim ortamını birikimli düzeyde (aggregate level) analiz ederek, partinin ve merkez solun politik dinamiklerini incelemekte ve bu yolla bir çok bilimsel yayında ortaya atılmış savların geçerliliğini is-tatistiksel regresyon analizleriyle test etmektedir. Ayrıca makalede, günümüzde geçerli olan egemen iki partili modelin yeniden tasarımlanmasına ilişkin sorulara yanıtlar aranmaktadır.

MAKALELER

Edebiyattan Felsefeye, Deneme Türü Üzerinden Toplumsal Aidiyet ve Eleştirel Kuram: Adorno'dan Öğreneceğimiz Bir Şey Var mı?

Bireyi bir kimlik ve aidiyet çerçevesinde tanımlayan özcü görüşlere hem Antik dö-nemde hem de modern paradigma içinde yaygın olarak rastlamak mümkündür. Düşünce tarihinde tahakküm (herrschaft@@ domination) seviyesine ulaşan özcü ve baskıcı fikirlerin örnekleri bulunabileceği kadar, tahakküme karşı eleştirel düşüncenin değişik formlarına da rastlamak olasıdır. Ulus devlet yapısının güçlendiği, dünya savaşlarının yaşandığı ve aidiyet meselesinin sıklıkla şiddetle iç içe geçerek son derece çatışmalı ve karmaşık bir yapıya büründüğü yirminci yüzyılın düşünürü olan Theodor Adorno?nun eleştiriye yükle-diği işlev bu bağlamda değerlendirilebilir: Adorno bir baskı unsuruna dönüşen kimlik merkezli baskıcı politik yapılara karşı, eleştirel aklın nasıl harekete geçirilebileceğine dair bir öneride bulunur. Bu makale Adorno?nun ?Der Essay als Form? (Biçim Olarak Deneme, 1958) adlı eserinde, düşünürün deneme türü ile dil ve edebiyat üzerinden, ta-hakküme karşı geliştirdiği epistemik ve politik tavrı diğer eserleriyle bağlantılı olarak incelemektedir. Bu çalışma ayrıca, Adorno?nun tahakküme karşı özcülük karşıtı (non-essentialist, non-identity, Nichtidentität) fikirlerini, yazarın çağdaşı olan ve benzer epis-temik-politik bir tavrı yine dil ve edebiyat üzerinden tartışan Edward Said ve Italo Cal-vino?nun kavramları ile karşılaştırmalı bir perspektifte değerlendirmektedir.

  • Yazarlar : Hüseyin Ekrem ULUS

    Sayfa No : 29

    Anahtar Kelimeler : D e n e m e , t a h a k k ü m , e l e ş t i r i , m o d e r n , e p i s t e m o l o j i , e d e b i y a t .

GÖRÜNTÜLE

Türkiye'nin Bern Sözleşmesi'ne Katılım Sürecinde Telif Haklarını Koruma Cemiyeti ve Halide Edib Adıvar

Osmanlı İmparatorluğu, on dokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başları itibariyle izlenen eğitim ve kültür politikaları doğrultusunda Bern Sözleşmesi?ne katılmayı reddetti. 1923?te ise Ankara hükûmeti Lozan?da, Türkiye?nin kısa süre içeris-inde Bern Birliğine katılacağını taahhüt etti fakat varılan mutabakata ve uluslararası baskılara rağmen Türkiye 1951?e kadar Bern Birliğine üye olmaktan kaçındı. Durumdan rahatsızlık duyan bir grup yazar ve sanatçı, kamuoyunda konuya dikkat çekmek ve hükûmete baskı yapmak amacıyla 1948 yılında Halide Edib Adıvar?ın liderliğinde örgü-tlenerek Telif Haklarını Koruma Cemiyetini kurdu. Cemiyet bir süre sonra amacına da ulaştı. Ancak yakın zamana kadar Telif Haklarını Koruma Cemiyeti özelinde yeterince araştırma yapılmadığından, topluluğun Türkiye?de uluslararası fikrî mülkiyet hukukunun yerleşikleşmesine sağladığı önemli katkılar tam anlamıyla açığa çıkarılamamıştır. Ma-kale, bu noktadan hareketle, Türkiye?nin Bern Sözleşmesi?ne katılım sürecinde Telif Haklarını Koruma Cemiyetinin üstlendiği kilit rolü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, cemiyetin Bern Sözleşmesi lehine üç yıl boyunca (1948-1951) yürüttüğü kam-panyanın Türk hükûmetinin uluslararası fikrî mülkiyet hukukuna karşı tutum değişi-kliğinde etkili olduğu iddia edilmektedir. Öte yandan, Türkiye?nin Bern Sözleşmesi?ni im-zalaması kesinleşince, Telif Haklarını Koruma Cemiyetinin faaliyetlerine son verildiği tespit edilmiştir.

  • Yazarlar : Şerif ESKİN

    Sayfa No : 29

    Anahtar Kelimeler : B e r n S ö z l e ş m e s i , f i k r î m ü l k i y e t h u k u k u , T e l i f H a k l a r ı n ı K o r u m a C e m i y e t i , H a l i d e E d i b A d ı v a r , e d e b i y a t s o s y o l o j i s i .

GÖRÜNTÜLE

Erken Cumhuriyet Döneminde\r\nPolis Teşkilatının Kurucu Düşüncesi

Polis teşkilatının 1930?lu yıllarda siyasal sistem açısından taşıdığı değer artmaya başla-mıştır. Siyasal iktidar aldığı kararları uygulayabilme ve bu kararlara karşı söz ve fiilleri etki-siz hâle getirme kapasitesini polis vasıtasıyla güçlendirmek istemiştir. Nitekim bu dönemde siyasal iktidar polisi bir yandan kurumsal bir dönüşüme tabi tutarken diğer yandan onun ku-rucu düşüncesinin temel unsurlarını tayin etmiştir. Bir teşkilatın kurucu düşüncesini, onun hangi ilke ve değerlere atıf yapılarak oluşturulduğu@@ hangi amaçlara ulaşmada ona ihtiyaç duyulduğu ve onun hangi kural ve kurumları koruması beklendiği çerçevesinde değerlendir-mek mümkündür. Polisin kurucu düşüncesinde egemenliğin ve inkılapların korunması mer-kezî öneme sahip olmuştur. Siyasal iktidar varlığını güçlü biçimde sürdürmek adına inkılap-ların muhafazasına büyük önem vermiştir. Polis sadece siyasal alana temas eden bir kurum olmaktan öteye geçerek siyasal iktidarın toplumsal hayatı düzenleme gayreti esnasında yoğun biçimde istifade ettiği bir unsur hâlini almıştır. Bu durum, erken Cumhuriyet döneminde po-lisin kurucu düşüncesinin tam mânâsıyla anlaşılabilmesi için onun siyasal hayatta olduğu ka-dar toplumsal hayattaki faaliyetlerine de bakılmasını gerektirmektedir.

  • Yazarlar : Salih Zeki HAKLI

    Sayfa No : 35

    Anahtar Kelimeler : T ü r k P o l i s i , e g e m e n l i k , i n k ı l a p , t o p l u m s a l g ü v e n l i k .

GÖRÜNTÜLE

Politik İkiliklerin Müphemliği:Derrida'nın Hobbes'u

Batı düşüncesinin hayvan üzerine söylemleri katı bir insan-hayvan ikiliği üzerinden işler. Bu türden keskin ayrımları eleştiren Derrida?ya göre bu iki kategori arasında çizi-len katı sınırlar hayvanın tekilliğini görmezden gelerek hayvana karşı söylemsel şiddeti beraberinde getirir. Bir strateji olarak bu iki kategorinin sınırlarının bulanıklaştığı du-rumların izini süren Derrida, Hobbes?un siyaset kuramının ?egemen? imgesinde, aradığı müphemliğin olanağını yakalar. İnsanı doğa durumunda hayvani bir doğayla resmeden Hobbes, doğa durumunu ölüm korkusunun kol gezdiği bir durum olarak betimler. Ancak Hobbes?a göre insan hayvani doğasını yenebilmek için türüne has olan akıl yetisine sa-hiptir ve bu yeti aracılığıyla sözleşme ile haklarını bir egemene devreder. ?Devlet? adın-daki bu yapay protezi yaratan insan, yaptığı sözleşmede hayvanı dışarıda bırakır. Hobbes orta çağın teoloji merkezli siyaset kuramlarına mesafe almak adına Tanrıyı da sözleşme-nin dışında bırakır. Derrida açısından Hobbes?un hümanist manevrasının teoloji ile iliş-kisi tartışmalıdır. Bu nedenle Derrida, sözleşmenin dışarısında bırakılan hayvan ve Tan-rının egemen ile paylaştıkları özelliğe, ?yanıtsızlığa? odaklanır. Hayvan logosa sahip ol-maması, Tanrı aracısı olmadan konuşmaması, egemen ise yasaya yanıt vermeme ayrıca-lığı bakımından yanıtsızlıkta kesişirler. Bu makale Derrida?nın Hobbes analizini merkeze alarak üç kategorinin ortaklığının Hobbes?un kuramının egemenlik mantığının arka pla-nında nasıl işlediğini soruşturmakta ve böylece açığa çıkan müphemliğin politikanın ku-rucu ikiliklerine nasıl sirayet ettiğini göstermektedir.

  • Yazarlar : Özge KARA, Onur KABİL

    Sayfa No : 28

    Anahtar Kelimeler : E g e m e n , h a y v a n , L e v i a t h a n , H o b b e s , D e r r i d a .

GÖRÜNTÜLE