SON SAYI : Amme İdaresi Dergisi

SAYI : 1

TARİH : 2024-03-28

İSTATİSTİKLER

SON SAYI : Amme İdaresi Dergisi

SAYI : 1

TARİH : 2024-03-28

Amme İdaresi Dergisi, kamu yönetimi ve siyaset bilimi alanındaki özgün makaleleri kabul etmektedir. Devam eden ya da savunulmuş yüksek lisans ve doktora tezlerinden üretilmiş makaleler ve herhangi bir kongrede sunulmuş (özeti yayımlanmış ya da yayımlanmamış) bildirilerin genişletilmesiyle hazırlanan makaleler kabul edilmemekte ve değerlendirmeye alınmamaktadır.

Amme İdaresi Dergisi, Social Sciences Citation Index (SSCI), Social SciSearch, Journal Citation Reports/Social Sciences Edition, Uluslararası Yönetim Bilimleri Enstitüsü (IIAS), Avrupa Kamu Yönetimi Grubu (EGPA) Anadilde Yayınlanan Kamu Yönetimi Dergileri Veri Tabanı ile TÜBİTAK-ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı indekslerinde taranmaktadır. Yayın dili Türkçe ve İngilizcedir. Dergi, Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda dört kez yayımlanmaktadır.

MAKALELER

Sükût Daima Altın Mıdır? Stratejik Sessizlik Kavramını Kamu Kurumlarının Belirsiz İtibarı Üzerinden Değerlendirmek

Kurumsal itibarın oluşumu, gelişimi ve yönetimi üzerine yapılan araştırmalar gün geçtikçe artmakta ve çeşitlenmektedir. Bu çalışmalar kurumsal itibarın; memnuniyet düzeyleri, finansal performans, vatandaş/müşteri sadakati, çalışan bağlılığı ve rekabet avantajı gibi önemli yönetsel argümanlarla ilişkili olduğunu vurgulamaktadır. Ancak bu süreci stratejik sessizlik ile ilişkilendiren çalışmalar oldukça sınırlıdır. Stratejik sessizlik; kurum tüzel kişiliklerinin belirli bir konu/durum hakkında bilinçli olarak açıklama yapmaktan kaçınmasıdır. Bu kapsamda çalışmada stratejik sessizlik ve kurumsal itibar ilişkisi kamu kurumlarının belirsiz itibarı üzerinden incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Burada vurgulanan ‘belirsiz’ ifadesi kamu kurumlarının itibar ölçüm araştırmalarına dahil olmayışına/olamayışına yapılan bir atıftır. Çalışmada ‘sükût daima altın mıdır?’ sorusuna, stratejik sessizliğin kamu kurumlarının itibarı üzerindeki etkisi üzerinden cevap aranmıştır. Araştırma türü açısından betimleyici, araştırma yöntemi olarak literatür taramasına dayalı olan bu çalışmanın temel tezi, stratejik sessizliği; skandalları, krizleri veya yetersizlikleri bertaraf etme aracı olarak kullanan kamu kurumlarının itibar kaybı yaşayacağıdır. Bu doğrultuda çalışmada, stratejik sessizlik ve kamu kurumlarının itibarı arasındaki ilişki literatürdeki örnek kurum/olay incelemeleri üzerinden değerlendirilmiştir.

  • Yazarlar : Mehmet Seyda OZAN, Faruk Selahattin YOLCU

    Sayfa No : 47-64

    Anahtar Kelimeler : S t r a t e j i k s e s s i z l i k , K a m u k u r u m l a r ı , K u r u m s a l i t i b a r

GÖRÜNTÜLE

State-Capital Relations in Capitalist Variety Approaches: A Theoretical Comparison

Understanding the peculiarities of the accumulation process at the local, regional, or national levels is part of capitalist variety discussions. These debates rely on examining the diverse patterns of accumulation by focusing on different state interventions in economies, institutional restructuring, the particularities in class relations, and other factors among capitalist countries. This study evaluates comparative political economy approaches (VoC, post-VoC and variegated capitalism approaches) in theoretical terms by considering state capital relations as an analytical point. In this respect, it aims to provide theoretical weaknesses of the Varieties of Capitalism Approach (VoC) and opportunities in the Variegated Capitalism Approach for understanding differentiation within capitalism. It argues that constraints of the VoC approach, which arises from its sole focus on state-market relations or institutional differentiations, can be overcome by including comparative analysis contradictions relating to state interventions, the relations of institutions with power relations, conflicts in the world market, and instability in the accumulation process, all of which are elaborated to the variegated capitalism approach in analysing state-capital relations.

  • Yazarlar : Ferda UZUNYAYLA

    Sayfa No : 9-24

    Anahtar Kelimeler : C a p i t a l i s t v a r i e t y , I n s t i t u t i o n a l r e s t r u c t u r i n g , S t a t e - c a p i t a l r e l a t i o n s

GÖRÜNTÜLE

Kan Bağı/Jus Sanguinis ve Toprak Bağı/Jus Soli: İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de Vatandaşlığın Kurucu ilkeleri

Uyrukluk ilişkisi, ülkelerin kendi tarihsel-toplumsal gerçekliklerine göre farklı yollar izledi. Bu şartlar, Almanya örneğinde ‘jus sanguinis/soya dayalı’, Fransa örneğinde ‘jus soli/toprağa dayalı’ bir vatandaşlık inşa etti. Türkiye söz konusu olduğunda, devlet-toplum arasındaki uyrukluk ilişkisi, tabiiyetten vatandaşlığa doğru kendi tarihsel-toplumsal gerçekliklerinin belirleyiciliğinde gelişti. 1869 tarihli Tabiiyet-i Osmanlı Kanunnamesi Osmanlı uyrukluğunun kazanılma ve kaybedilmesi koşullarını belirledi, fakat, vatandaşlığın hak ve yükümlülüklerine dair hükümler içermedi. 1876 Anayasası’nda, bazı kısıtlayıcı ilkeler olsa da, köken/kimlik aidiyeti ayırımı yapmadan, bireyi temel alan, eşitliğe dayalı ve tüm tebayı kapsayan bir vatandaşlık tanımı yapıldı. 1909 Değişiklikleri ile 1876’nın kısıtlayıcı hükümleri aşılmaya çalışıldı. 1919-1922 dönemi Kongre metinlerinde geleneksel Osmanlılık ve Müslümanlık kavramlarına vurgu yapılırken; ‘irade-i milliye’, vb. ifadelerle yeni bir dil ve meşruiyet oluştu. 1921 Anayasası tüm toplumu siyasi ve coğrafi bir şekilde, ‘toprak esası’nca tanımlama eğilimindedir. 1924 Anayasası vatandaşlığı kimlik aidiyetinin dışında toprak bağı ile ilişkilendirdi. 1928 tarihli Türk Vatandaşlık Kanunu asli ve kazanılan vatandaşlığın tanımlarını bazı maddelerde ‘kan esası’na göre tanımlasa da bazı maddelerde ‘toprak esası’ üzerinden tanımladı. Vatandaşlıkta her iki ilkeyle de bağ kurulmaktadır. İncelememizde, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e evrilen devletin iç hukuk metinleri veri tabanımızı oluşturacak. Ulaştığımız sonuç, bu süreçte, vatandaşlıkta her iki ilkeyle de bağ kurulmakta olduğudur.

  • Yazarlar : Cenk REYHAN

    Sayfa No : 25-46

    Anahtar Kelimeler : K a n b a ğ ı i l k e s i , t o p r a k b a ğ ı i l k e s i , u y r u k l u k , t a b i i y e t , t e b a a , v a t a n d a ş .

GÖRÜNTÜLE

Yönetim, Kamu Yönetimi, Yönetim Kültürü

Türkiye’de temelleri geleneksel İslam Ekolünün medreselerine kadar uzanabilen kamu yönetimi eğitimi, farklı dönemlerde farklı etkiler altında kalmış ve biçimlenmiştir. 19. Yüzyılın başlarına kadar İdare Hukuku kurallarının, 1950’lere kadar İşletme Ekonomisi’nin etkisi ile biçimlenen kamu yönetimi ve eğitimi, 1960’lardan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisiyle “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi” başlığı altında şekillenmiş, 1980’lerden itibaren ise Yeni Kamu Yönetimi (Yönetişim) yaklaşımı etkisinde gelişim göstermiştir. Geldiğimiz nokta göstermektedir ki; sağlıklı bir kamu yönetimi sisteminin oluşabilmesi, demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı ilkelerinin geçerli kılınmasından geçmektedir. Her türlü yönetim sorununun altından kalkabilmek için belirlenecek politikaların bu kurallar çerçevesinde oluşturulması gerekmektedir. Çalışmanın amacı Türkiye’de yönetim, kamu yönetimi ve yönetim kültürünün gelişimi üzerinden günümüzde kamu yönetiminin geldiği noktanın değerlendirilmesidir. 

  • Yazarlar : Ruşen KELEŞ

    Sayfa No : 1-8

    Anahtar Kelimeler : Y ö n e t i m , K a m u Y ö n e t i m i , Y ö n e t i m k ü l t ü r ü

GÖRÜNTÜLE

Birey Haklarına Karşı Topluluk Hakları: Çokkültürcülüğün Liberal Paradoksu Üzerine Bir Tartışma

Çokkültürcülük kavramı, en temelde, kültür, inançve yaşam pratikleri bakımından ayrışmış toplumlarda bu ayrışmanın barışçıl bir şekilde yönetilebilmesi ve azınlıkta kalan kültürlerin asimile edilmeden ve üyelerinin baskı görmeden yaşayabilmesi için gerekli olduğu düşünülen politik, yasal ve gündelik hayat öneri demetine atıfta bulunur. Çoğulcu çokkültürcülük ise ilgili alanlardaki önerilerini liberal devletlerde uygulanmak üzere klasik liberalizmin temel ilkeleriyle bağlantılı olarak geliştirir. Dolayısıyla yöntem olarak metodolojik bireyciliğe yaslanırken azınlıkların hak taleplerinin meşruluğunu da birey ve kültür arasındaki inşa edici ilişkiden ve birey hak ve özgürlüklerinin korunabilmesi için bu kültürlerin hoşgörü, saygı ya da eşit muamele gibi yöntemlerle tanınması gereğinin altını çizer. Azınlık kültürlerine hoşgörü veya saygı gösterildiğinde ya da bunlara liberal devletlerdeki çoğunluk kültürleriyle eşit muamele yapıldığında ise söz konusu azınlık kültürlerinin liberalizmle bağdaşmayan ve zaman zaman da insan hakları ve özgürlükleri ihlâli olarak görülebilecek iç kısıtlama ve uygulamalarına karşı nasıl muamele edilmesi gerektiği sorunu ortaya çıkar. Çoğulcu çokkültürcü pozisyonun bu soruna cevabı kültürel hakları tanınmış azınlık gruplarına doğrudan müdahale edilmemesi ve bu grupların liberalleştirmesi için zorlayıcı olmayan müzakere, geçici anlaşmalar ve istisnalar gibi dolaylı uzlaşma yöntemlere başvurulması gerektiği şeklindedir. Ancak, bu noktada ise bu pozisyonun açmazı ortaya çıkar; liberalizmin müdahalesizlik prensibi, uygulandığında, bir başka liberal prensip olan birey haklarının ve özgürlüklerinin korunmasına hizmet edemez hale gelir.

  • Yazarlar : Semih ALTINTAŞ

    Sayfa No : 65-86

    Anahtar Kelimeler : Ç o k k ü l t ü r l ü p o l i t i k a , ç o k k ü l t ü r c ü l ü k , g r u p - f a r k l ı l a ş t ı r ı l m ı ş h a k l a r , a z ı n l ı k h a k l a r ı , a z ı n l ı k l a r a d e v l e t m ü d a h a l e s i

GÖRÜNTÜLE

Davranışsal Politika Küpünde Dürtme ve Diğer Politika Araçları: Kavramlar ve Uygulamalar

Kamu politikaları yapım sürecinde geleneksel politika araçlarına alternatif bir yol sunan dürtme, son dönemde hem kamu politikaları yazınında hem de uygulamada kendisine dikkat çekici bir yer edinmiştir. Ancak dürtmeye yöneltilen eleştiriler ve kamu politikaları alanında yapılan tüm analizler, sonuç üretme kapasitesi en yüksek politika aracı arayışının sonlanmayacağının da göstergesidir. Bu arayışta; İngilizce yazında, bireylerin karar verme süreçlerine yönelik psikolojiden ve davranışsal iktisattan elde edilen içgörülerin potansiyel değerinin fark edilmesiyle dürtme dışında yeni davranışsal araçlar sunma gayreti söz konusudur. Türkiye’de ise davranışsal içgörüleri temel alarak uygulanan çok sayıda kamu politikası mevcutken; Türkçe yazında, davranışsal politika araçlarının daha çok dürtme üzerinden tartışılır olduğu görülmüştür. Bu doğrultuda çalışmanın amacı; Türkiye’deki kamu politikası teorisyenleri ve uygulayıcıları için dürtmenin ötesinde tartışılan yeni davranışsal politika araçlarına yönelik bir politika araç seti sunmaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmada; İngilizce yazında davranışsal politika küpü aracılığıyla değerlendirilen “teşvik, düşündürme, itme, kımıldatma ve dürtme+ (dürtme artı)” araçları, dürtme ile karşılaştırmalı bir şekilde incelenmiştir. Çalışmanın son bölümünde Türkiye’de uygulanan davranışsal kamu politikaları örnekleri, sunulan araç seti çerçevesine oturtulmuştur. Böylelikle çalışmanın, Türkçe yazında davranışsal kamu politikaları araçlarının kurumsallaşmasına ve ilgili politika araçlarına yönelik İngilizce yazındaki tartışmalara dahil olunmasına mütevazi bir katkı sağlayacağı öngörülmektedir.

  • Yazarlar : Sema Müge ÖZDEMİRAY, Hande KARAMANOĞLU

    Sayfa No : 87-108

    Anahtar Kelimeler : D a v r a n ı ş s a l k a m u p o l i t i k a l a r ı , d ü r t m e , d a v r a n ı ş s a l p o l i t i k a k ü p ü , d a v r a n ı ş s a l i ç g ö r ü

GÖRÜNTÜLE