SON SAYI : Amme İdaresi Dergisi

SAYI : 3

TARİH : 2024-09-01

İSTATİSTİKLER

SON SAYI : Amme İdaresi Dergisi

SAYI : 3

TARİH : 2024-09-01

Osmanlı devletinde tarımsal yapı, üretim biçimi (tarzı) ve mevcut üretim ilişkilerinin sınıfsal yansımaları ile ilgili yapacağımız çözümlemelerin, en azından kendi içerisinde tutarlılığı, gerekli koşul olarak, tarımsal üretim güçleri konusunda bilgi donanımımızın yeterliliğine bağlı bulunmaktadır. Ancak maddi koşullar ve tarihsel açıdan Batı Avrupa’nın özgün koşullarına tam olarak benzerlik göstermeyen Osmanlı tarımını, Batı Avrupa’nın tarihsel evriminden türetilmiş bir sınıflandırmaya, yani klasik üretim tarzları ayrımına tabi tutmak, eğer basit genellemelerden kaçınıyorsak doğal olarak pek de kolay değildir. Osmanlı tarım sistemi konusunda 1960’ların sonlarında başlayan tartışmaların günümüzde de sürüp gitmesi, biraz da bu güçlükten ileri gelmektedir. Kaldı ki, kendine özgü tarihi, sosyal ve ekonomik örüntülerin üzerine kurulu Osmanlı tarımının üretim biçimini “feodal” ya da “Asya tipi” gibi sınıflandırmalardan mutlak surette birine dâhil etme çabaları, eldeki bilgilerin “kalıba” uydurulması gibi çok yanıltıcı bir çözümleme yöntemine başvurma tehlikesini de beraberinde taşımaktadır. Nitekim Osmanlı tarım sistemi konusundaki görüş ayrılıklarının temelinde, sistem çözümlemelerinde kullanılan yöntem farklılıkları bulunmaktadır. Bir bölüm tarihçi, Osmanlı tarımının özgün üretim ilişkilerini ve iç sosyoekonomik dinamiklerini çok fazla irdelemeden, mevcut sistemlerle bir takım benzerlikler üzerinden genelleme yaparak sistem tanımlama kolaycılığına başvurabilmektedir. Bu bakımdan, apriori olarak herhangi bir üretim modeli önermeden, Osmanlı tarımının üretim güçleri ve üretim dinamikleri ile ilgili eldeki bilgileri metodolojik bir biçimde kullanarak üretim sistemini, en kalın çizgilerle tanımlamaya çalışacağız. Zira en son çözümlemede herhangi bir üretim biçimini, üretime belirli bir aşamada katkı veren üretim güçleri arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkileri ifade eder. Bu bağlamda Osmanlı tarımsal üretim tarzını tanımlarken yararlanacağımız temel araç; “tarımsal artık” olacaktır. Üretim sürecinde ortaya çıkan “tarımsal artığa” kimler tarafından, hangi yöntemler kullanılarak el konulduğu ve artığın nasıl kullanıldığı sorularına yönelik yanıtlar, üretim ilişkilerini ortaya çıkararak üretim biçiminin temel ögelerini sunacaktır. Ancak, mevcut Osmanlı sosyoekonomik sisteminin tanımlanmış sistemlerden herhangi birisinin nitelikleri ile tam olarak örtüşmeyebileceği, hatta birkaç sistemin niteliklerini, bazen kalıntı, bazen olgunlaşmış ve bazen de filiz olarak bir arada barındırabileceğini, kısaca, klasik üretim tarzları sınıflandırmalarının dışına taşabileceğini de aklımızda tutmamız gerekir.

MAKALELER

Osmanlı Tarımında “Artık” Üzerinden Sistem Çözümlemesi

Osmanlı devletinde tarımsal yapı, üretim biçimi (tarzı) ve mevcut üretim ilişkilerinin sınıfsal yansımaları ile ilgili yapacağımız çözümlemelerin, en azından kendi içerisinde tutarlılığı, gerekli koşul olarak, tarımsal üretim güçleri konusunda bilgi donanımımızın yeterliliğine bağlı bulunmaktadır. Ancak maddi koşullar ve tarihsel açıdan Batı Avrupa’nın özgün koşullarına tam olarak benzerlik göstermeyen Osmanlı tarımını, Batı Avrupa’nın tarihsel evriminden türetilmiş bir sınıflandırmaya, yani klasik üretim tarzları ayrımına tabi tutmak, eğer basit genellemelerden kaçınıyorsak doğal olarak pek de kolay değildir. Osmanlı tarım sistemi konusunda 1960’ların sonlarında başlayan tartışmaların günümüzde de sürüp gitmesi, biraz da bu güçlükten ileri gelmektedir. Kaldı ki, kendine özgü tarihi, sosyal ve ekonomik örüntülerin üzerine kurulu Osmanlı tarımının üretim biçimini “feodal” ya da “Asya tipi” gibi sınıflandırmalardan mutlak surette birine dâhil etme çabaları, eldeki bilgilerin “kalıba” uydurulması gibi çok yanıltıcı bir çözümleme yöntemine başvurma tehlikesini de beraberinde taşımaktadır. Nitekim Osmanlı tarım sistemi konusundaki görüş ayrılıklarının temelinde, sistem çözümlemelerinde kullanılan yöntem farklılıkları bulunmaktadır. Bir bölüm tarihçi, Osmanlı tarımının özgün üretim ilişkilerini ve iç sosyoekonomik dinamiklerini çok fazla irdelemeden, mevcut sistemlerle bir takım benzerlikler üzerinden genelleme yaparak sistem tanımlama kolaycılığına başvurabilmektedir. Bu bakımdan, apriori olarak herhangi bir üretim modeli önermeden, Osmanlı tarımının üretim güçleri ve üretim dinamikleri ile ilgili eldeki bilgileri metodolojik bir biçimde kullanarak üretim sistemini, en kalın çizgilerle tanımlamaya çalışacağız. Zira en son çözümlemede herhangi bir üretim biçimini, üretime belirli bir aşamada katkı veren üretim güçleri arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkileri ifade eder. Bu bağlamda Osmanlı tarımsal üretim tarzını tanımlarken yararlanacağımız temel araç; “tarımsal artık” olacaktır. Üretim sürecinde ortaya çıkan “tarımsal artığa” kimler tarafından, hangi yöntemler kullanılarak el konulduğu ve artığın nasıl kullanıldığı sorularına yönelik yanıtlar, üretim ilişkilerini ortaya çıkararak üretim biçiminin temel ögelerini sunacaktır. Ancak, mevcut Osmanlı sosyoekonomik sisteminin tanımlanmış sistemlerden herhangi birisinin nitelikleri ile tam olarak örtüşmeyebileceği, hatta birkaç sistemin niteliklerini, bazen kalıntı, bazen olgunlaşmış ve bazen de filiz olarak bir arada barındırabileceğini, kısaca, klasik üretim tarzları sınıflandırmalarının dışına taşabileceğini de aklımızda tutmamız gerekir.

  • Yazarlar : Ahmet ŞAHİNÖZ

    Sayfa No : 1-38

    Anahtar Kelimeler : T ı m a r , t a r ı m s a l a r t ı k , t a r ı m s a l ü r e t i m b i ç i m i , f e o d a l s i s t e m , A s y a t i p i

GÖRÜNTÜLE

Popülizmin Siyasal Sisteme Etkileri

20. Yüzyılın başlarında adından söz ettiren ama kapsamlı bir ideoloji veya siyasi akım olarak görülmeyen popülizm 21. Yüzyılın başlarında Latin Amerika ve Avrupa’da iktidar veya iktidar ortağı olan, merkez siyaseti etkileyen, ana akım partilerin arasında kendisine yer açan hareketlerle önemli bir olgu haline gelmiştir. Liberal demokrasinin alternatifi, rakibi veya dönüştürücüsü olarak siyasi yelpazede konum kazanan popülist demokrasi kavramı siyasete, siyasi kültüre, siyasi rejime ve sisteme ne tür etkiler yapmaktadır? Çalışmamızda popülizmin, popülist hareketlerin ve popülist liderlerin literatürde sahip olduğu ortak özellikler üzerinden siyasal sistemlere ne tür etkilerde bulunduğu ele alınmaktadır. Bu çerçevede popülizmin etkilerini otoriter eğilimlerin artması; mutlak egemenlik ve çoğunlukçu anlayışın güç kazanması; temsili demokrasiye karşıtlık ve mutlak halk iradesi/egemenliği; halk inşası, ari, saf, homojen halk tasavvurunun gelişimi; ideolojik yelpazeye oturma ve merkez siyaseti dönüştürme; liberal demokrasiye olumlu etki, dışlananları sisteme eklemleme; kaba, tabloid ve hamasi bir üslup gelişmesi başlıkları altında değerlendirilmektedir.

  • Yazarlar : Yalçın AKDOĞAN

    Sayfa No : 39-62

    Anahtar Kelimeler : P o p ü l i z m , s i y a s a l s i s t e m , l i b e r a l d e m o k r a s i

GÖRÜNTÜLE

Orta Asya’da Göç Yönetişimi: Almatı Bölgesel Danışma Süreci

Parçalı ve dağınık bir yapı gösteren göç yönetişiminin kapsayıcı ve tutarlı bir kurumsal yapı altında toplanması henüz mümkün görünmezken, göç yönetiminin temel aktörleri olarak devletlerin küresel, çok taraflı işbirliği çerçeveleri yerine artan şekilde bölgesel işbirliklerini tercih ettiği görülmektedir. Bölgelerin göç yönetişiminde artan rolü kabul edilmekle beraber göçün bölgesel boyutuna, bölgesel göç yönetişiminin temel dinamiklerine ve özelliklerine, küresel ve ulusal düzeyler ile etkileşimine dair sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu kapsamda çalışma, bölgesel göç yönetişimini anlamlandırmayı, temel dinamiklerini ve yapılarını değerlendirmeyi, özellikle de son yıllarda sayıları hızla artan bölgesel danışma süreçlerinin göç yönetişimindeki rollerini tespit etmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla çalışmada bölgeselciliğin görece az geliştiği Orta Asya’da göç yönetişimi Almatı Danışma Süreci odağında bir durum analizi ile çözümlenecek, bölgesel göç yönetişiminin çerçevesi ve danışma süreçlerinin rolü değerlendirilecektir

  • Yazarlar : Zeynep Özde ATEŞOK , Ayşegül KOMSUOĞLU

    Sayfa No : 63-96

    Anahtar Kelimeler : G ö ç , y ö n e t i ş i m , b ö l g e s e l d a n ı ş m a s ü r e ç l e r i

GÖRÜNTÜLE

Siyasal Eşit(siz)lik Üzerine Güncel Bir Tartışma: Göçmenlerin Siyasal Katılımı

Son on yıllarda göç olgusu, fiziki yer değişikliğini imleyen anlam bütünlüğünden uzaklaşmaktadır. Araştırmacılar 21. yüzyılın “göç çağı” olarak anılmasını haklı çıkaracak şekilde konuyu siyasal, toplumsal ve ekonomik dinamikler doğrultusunda analiz etmektedirler. Nitekim modern zamanlarda göç, kültürel kimliklerin ve güvenlik politikalarının şekillendirdiği karmaşık bir olgu olarak kavranmaktadır. Bu çerçevede çalışma, uluslararası göçe yüklenen anlamlar çerçevesinde konunun siyasal boyutunu tartışmayı hedef edinerek göçmenlerin toplumsal uyumu ile siyasal entegrasyonunun demokratik yönetimler açısından taşıdığı öneme odaklanmaktadır. Siyasal eşitsizlik tartışmasını gündeme getiren uyum ve entegrasyon süreci hem toplumsal krizlerin kaynağı hem de kültürel çeşitliliği besleyen bir potansiyel olarak değerlendirilebilir. Bu noktada çalışmanın temel sorusu, siyasal katılımın özellikle göçmenlerin uyum ve entegrasyon sorunlarına vadettiği çözümü tartışmaya açmak üzerine kuruludur. Böylelikle siyasal katılımın sadece toplumsal uyuma değil, aynı zamanda daha kapsayıcı ve demokratik bir toplumun inşasına da katkı sağlayabileceği ileri sürülmektedir. İlgili problematikten hareketle, göçmenlerin siyasal katılımının, toplumsal uyum sürecindeki kilit rolü vurgulanmaktadır.

  • Yazarlar : Metin ÖZKAN

    Sayfa No : 97-118

    Anahtar Kelimeler : V a t a n d a ş l ı k , s i y a s a l k a t ı l ı m , s i y a s a l e ş i t l i k , t o p l u m s a l k i m l i k , t o p l u m s a l u y u m

GÖRÜNTÜLE

Nüfus Politikalarının Görselleştirilmesi: Türk Posta Pullarının İkonografik Analizi (1927-1965)

Bu çalışma, 1927-1965 yılları arasında Türkiye'deki nüfus politikalarının görsel temsillerini Türk posta pulları üzerinden incelemektedir; bu dönem, önemli demografik değişimler ve politika dönüşümleri ile karakterizedir. Posta pullarının ulus inşası ve kamusal iletişimdeki kullanımı üzerine kapsamlı araştırmalar yapılmış olsa da, bu pulların değişen nüfus politikalarını ifade etmedeki rolünü inceleyen çalışmalar sınırlıdır. Bu araştırma, Türk nüfus sayımı ve nüfus temalı pullarının kapsamlı bir analizini yaparak bu boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır ve bu pulları ülkenin demografik hedefleri ve sosyopolitik bağlamı içinde konumlandırmaktadır. Araştırma, görsel retoriği çözümlemek için nicel içerik analizi ile nitel ikonografik yorumu birleştiren karma yöntemli bir yaklaşım benimsemektedir. PTT Pul Müzesi Arşivi'nden yararlanarak, pul tasarımlarını, sembollerini ve metinsel unsurlarını sistematik bir şekilde analiz ettik ve nüfus politikası mesajlarının zaman içindeki evrimini izledik. Bulgularımız, Türkiye'nin pronatalist (nüfus artırıcı) politikalardan antinatalist (nüfus azaltıcı) politikalara geçişini yansıtan görsel bir anlatı ortaya koymaktadır. Erken dönem pullar, genç cumhuriyetin demografik büyüme ve toprak bütünlüğü konusundaki odaklanmasını yansıtarak toplam nüfus rakamlarına ve ulusal haritalamaya vurgu yapmıştır. Türkiye'nin nüfus politikası değiştikçe, pul ikonografisi de modern aile imgelerini ve infografik unsurları içerecek şekilde evrilmiş, küçük aileleri ve nüfus kontrolünü ince bir şekilde teşvik etmiştir. Bu araştırma, politika iletişiminde görsel kültür üzerine büyüyen literatüre katkıda bulunmakta ve filateli ile demografinin kesişimine dair içgörüler sunmaktadır

  • Yazarlar : Mustafa YAKAR , Michael Gameli DZIWORNU

    Sayfa No : 119-148

    Anahtar Kelimeler : P o s t a p u l l a r ı , n ü f u s p o l i t i k a s ı , n ü f u s s a y ı m ı , i k o n o g r a f i k a n a l i z , T ü r k i y e

GÖRÜNTÜLE

Sayıştay Yargısında Kamu Zararı ve Sorumluluk

Kamu yönetimi reformları 1980’li yıllarda birçok ülkenin gündemine girmiştir. Reformlar bağlamında, hesap verme sorumluluğu gibi yeni kavramlar kamu yönetiminin gündemine girerken, kamu mali sisteminin yeniden yapılandırılması, parlamento sayıştay ilişkisinin yeniden düzenlenmesi ve güçlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Dünyadaki gelişmelerin Türkiye’ye yansımaları, 2000’li yılların başlarından itibaren görülmeye başlamış; bu bağlamda yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin en önemlileri, kamu mali sistemini ve denetimini düzenlemesi nedeniyle 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’dur. Bu kanunlarla bütçe uygulamaları sırasında oluşan zararın tespitine ve buna ilişkin sorumlulukların belirlenmesine ilişkin düzenlemelerde önemli değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu değişiklikler incelendiğinde ‘kamu zararı ve sorumluluk’ kavramlarının ve buna ilişkin uygulamaların tartışmalı olduğu anlaşılmaktadır. 5018 ve 6085 sayılı Kanunların sayıştay yargısına ilişkin olarak, sorumluluk ve kamu zararı alanlarında neyi, ne ölçüde değiştirdiği ve çözüm getirilmek istenen problemlere ne ölçüde etki ettiği daha önce incelenmemiş bir konudur. Alanyazında tespit edilen bir eksikliği gidermeye yönelik bu çalışmada, ‘kamu zararı ve sorumluluk’ kavramlarına ilişkin yeni düzenlemeler, yürürlükten kaldırılan kanunlarla karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır. Çalışma, sayıştay yargısında kamu zararı ve sorumluluk kavramlarını ve uygulamalarını Türk hukuku sistemi içinde değerlendirme ve tartışma; problemli alanlara ilişkin çözüm önerileri geliştirme amacı taşımaktadır.

  • Yazarlar : Levent KARABEYLİ , Şeyma EŞKİ ÇAYLAK

    Sayfa No : 149-172

    Anahtar Kelimeler : S a y ı ş t a y y a r g ı s ı , k a m u z a r a r ı , s o r u m l u l u k , h e s a p v e r m e s o r u m l u l u ğ u

GÖRÜNTÜLE

Milli Mücadele Dönemi’nde İktidar Dikotomisinin Bir Aracı Olarak Sivil Bürokrasi

Bu çalışmanın amacı, Milli Mücadele Dönemi'ndeki iktidar mücadelesini ve bu mücadele sürecinde sivil bürokrasinin rolünü/durumunu incelemektir. Milli Mücadele Dönemi ile ilgili mevcut eserler genellikle askeri ve siyasal yönlere odaklanırken, bu dönemin sivil bürokrasisi yeterince ele alınmamıştır. Ancak bürokrasinin konumu Cumhuriyet'in kuruluş sürecine ve sonraki döneme önemli ölçüde etki etmiştir. Bu dönemin bürokrasisi incelenirken İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele Hareketi arasındaki çatışma çıkış noktası olmuştur. Çalışmada, sivil bürokrasinin Milli Mücadele Dönemi'nde iktidar mücadelesinde önemli bir rol oynadığı varsayılmıştır. Ayrıca, bu dönemdeki siyasi olayların sivil bürokrasiyi şekillendirdiği kabul edilmiştir. Çalışma tarihsel olarak Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin resmen ortadan kalktığı saltanatın kaldırılması hadisesine kadar olan dönemi kapsamaktadır. Çalışmada, Milli Mücadele Dönemi'nde iktidar mücadelesi ve sivil bürokrasinin durumunu incelemek amacıyla tarihsel araştırma ve betimsel araştırma yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Bu yöntemler, dönemin özelliklerini ve bu iki olgu arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı hedeflemiştir.

  • Yazarlar : Hasan YAYLI , Meryem YILMAZ TOK

    Sayfa No : 173-202

    Anahtar Kelimeler : m i l l i m ü c a d e l e , İ s t a n b u l h ü k ü m e t l e r i , t e m s i l h e y e t i , T B M M h ü k ü m e t i , s i v i l b ü r o k r a s i

GÖRÜNTÜLE

Yapay Zeka ve Yönetişimde Vatandaş Katılımı: Fırsatlar ve Tehditler

Bu çalışma, vatandaş katılımı ve yapay zeka (YZ) arasındaki bağı inceleyerek bir araştırma gündemi geliştirmeyi amaçlamaktadır. Mevcut çalışmalar daha çok YZ'nin kavramsal, açıklayıcı ve uygulama yönlerine odaklanmış ve YZ'nin vatandaş katılım süreçlerinde artan ancak karmaşık uygulamalarından ortaya çıkan dersleri, fırsatları ve tehditleri göz ardı etmiştir. YZ'nin vatandaşların yönetişim süreçlerine katılımını olumlu veya olumsuz yönde etkileme olasılığı ve YZ ile ilgili teknolojileri benimsemenin yüksek maliyeti göz önüne alındığında, bu makale potansiyel tehditleri ve fırsatları incelemenin önemli olduğunu düşünmektedir. Bu amaca ulaşmak için çalışma, YZ kullanımının vatandaşların yönetişim faaliyetlerine katılımını nasıl artırabileceğine bakacaktır. Araştırmacılar, chatbotlar ve makine öğrenimi algoritmaları gibi YZ teknolojilerini kullanarak vatandaşların politika yapımına katılımını artırma konusunda büyük bir potansiyel olduğunu savunmaktadır. Bu YZ teknolojileri aynı zamanda politika yapıcıların bilgi toplama, verileri kaydetme ve bilgileri işleyeme ile vatandaşların ihtiyaçlarına yanıt vermesini de etkileyecektir. Ancak bu çalışma, yetersiz bilgisayar okuryazarlığı, siber saldırılar, veri gizliliği ve sivil özgürlükler, YZ teknolojilerini benimsemenin maliyeti ve yetersiz personel gibi tehditlerin, YZ'nin vatandaş katılım süreçlerinde başarılı bir şekilde uygulanmasını engelleme potansiyeline sahip olduğunu da işaret etmektedir.

  • Yazarlar : Nadia LAHDILI ,Murat ÖNDER , Israel Nyaburi NYADERA

    Sayfa No : 203-

    Anahtar Kelimeler : Y a p a y z e k a , v a t a n d a ş k a t ı l ı m ı , d e m o k r a s i , h ü k ü m e t , p o l i t i k a o l u ş t u r m a

GÖRÜNTÜLE